Evet sevgili okurlar, gün geçmiyor ki size manidar başlıklı bir makale yazalım. Bugünün konusu da Muhammed. Hayır hayır, nasıl sübyancı ve sapık bir aşağılık veya sahtekar olduğuyla ilgili yazmayacağız, o kadar basit (ama elbette ki gerekli) yerlerden zaten fazlasıyla vurup gerekli açıklamaları yapmış kişiler varken biz burada tekerleği yeniden icat etmeyeceğiz. Aksine, dillendirildiğini hiç görmediğimiz, ama çok kritik bir konudan ele alacağız Muhammed Yahudi’sini:
Asla var olmamasından.
Evet evet, doğru duydunuz. Biz “Muhammed vardı ama hasta, sapık, yalancının tekiydi” demeyi bile yeterli bulmuyoruz, zira geçmişimizin tamamını çalmış bir harekete karşı sadece zafer yetmez; hiç göz açtırmadan, hiç taviz vermeden mutlak zafer yolunda ilerliyoruz. Bunun içinde önce o Muhammed’in sözde yıktığı putlar gibi bizim de belli putları yıkmamız gerekiyor, bunların başında da Muhammed geliyor.
Şimdi lafı fazla uzatmadan nasıl Muhammed asla var olmadı gibi büyük bir iddiada bulunabildiğimizi ve bir o kadar da önemli bir konu olan neden böyle bir iddiada bulunduğumuzu da bu makalede Yüksek Rahiplerin de sundukları yoğun bilgiler ışığında sizlere göstereceğiz. İyi eğlenceler.
Geçmişte İslam’ın “Muhammed” karakterinin meşruluğunu sorgulayacak cesarette çok az insan oldu, ve bu konuda çok az araştırma yapıldı. Ama bakıldığı zaman gittikçe daha bariz olan bir şekilde görünüyor ki tıpkı Hristiyanlığın İsa’sı gibi, Muhammed de Tanrılar tarafından insanlığa bahsedilen gerçek kadim bilgilerin yokedilmesi, kirletilmesi ve silinmesi ve bunun sonucu olarak da Centil halkların köleleştirilmesi dışında hiçbir amaç uğruna yaratılmamış sahte, kurmaca bir karakterdir.
İslam ve onun sahte “peygamber”i yaratıldıkları andan itibaren insanlığın üzerine eşi benzeri görülmemiş acı ve yıkım getirmiştir. Bunun doğru olduğunu görmek için Ortadoğuya ve İslam’ın egemen olduğu diğer bölge ve ülkelere bakmak yeterli olacaktır. Bu bölgelerdeki fakirlik, savaş, yıkım, hayat karşıtı pratikler, kadınların ve çocukların istismarı, kişisel mahremiyet ve özgürlüklerin yok denecek kadar az olması, pislik, cehalet ve şiddetin tüm kökeni İslam’a ve onun Muhammed’ine dayanır. Dünyayı ve Centil halkları bu acıdan kurtarmak için dünya Muhammed yalanından arınmalıdır.
Bu karakterin asla var olmadığını kanıtlamak için yığınla delil var. Bunlardan en çok öne çıkanı Muhammed’in hayatını anlatan sözde “eski bilgi kaynakları”nın son derece şaibeli olması ve hiçbir zaman net ve hakiki olduklarının kanıtlanamamış olmasıdır.
Bir örnek olarak Muhammed’in en eski “biyografi”sinin günümüzde kadar gelmiş hiçbir kopyası yoktur ve de olmuş olsaydı bile bu belgenin onun sözde ölümünden en az 100 yıl sonra hazırlanmış olduğu rivayet ediliyor. Başka hiçbir şey akla gelmese bile bunun çok şüpheli bir durum olduğu aşikar, ve akıllara belli sorular getiriyor. Mesela Muhammed madem İslam’da bahsedildiği gibi çok önemli bir karakterdi, neden insanlar onun hayatını ve başarılarını belgelemek için 100 yıl beklediler? Aynı zamanda Muhammed’in bu belgenin derlendiği zamanlarda 100 yıldır ölü olması bu biyografinin onu kişisel olarak tanıyan hiçkimse tarafından hazırlanmış olamayacağını ve bundan ötürü de bu belgenin doğruluğunun aşırı derecede muğlak olduğunu gösterir. Bu biyografinin bilinme sebebi bile ondan çok daha sonra gelen yazılarda bahsinin geçmesidir ve varlığını kanıtlar nitelikte bu biyografiden en ufak otantik bir belgeye bile rastlanmamıştır. Neden mi? Çünkü bu biyografi asla var olmadı da ondan.
Bu örnekten daha çok var. Hristiyanlığın “İsa”sı gibi, Muhammed’in hayatı ve varlığının belgelendiği tek yer Kur’an’dır. Bunun dışında hiçbir şey yok. Bir bilgin şunları yazmıştır: “Sufnayid döneminden kalan hiçbir belgesel kanıtın “Allahın elçisi”nden hiç bahsetmemesi dikkatç ekici bir gerçektir. Papirüs belgelerde de ona hiçbir gönderme yoktur. Arap-Sasani paraların üzerindeki Arapça yazılarda da sadece Allah’tan bahsedilir, resulunden (elçisinden) değil; ve Muhamed’in “resulullah” olarak bahsedildiği daha önceden Sufnayid döneminden olduğu öne sürülmüş Arap-Bizans paralarındaki ifade de Mervanilerin paralarında bulunmamaktadır. Günümüze kadar gelen Mervaniler öncesi iki mezartaşı bile bu resulden hiç bahsetmemiştir.”
Kur’an ve bu sözde peygamberin sahte biyografileri Muhammed’in çok tanınmış olduğunu ve -aralarında pekçoğunun da politik dünyada nüfuz ve güç sahibi olan- bir sürü insanın dünyanın her tarafından onun yanına giderek “mucize”lerine şahit olmak ve öğretilerini almak için yanına gittiğini iddia eder. Bu böyle olsaydı inceleyebilmemiz için yığınla belge olurdu ve bu bilinen bir tarihsel gerçek olurdu. Büyük İskender, Cristopher Columbus, tüm Mısır Firavunları ve tarihte başka nüfuzlu ve güçlü kişiler hakkında yüzlerce belgemiz var, çünkü bunlar gerçek bir zamanda yaşamış gerçek insanlardı ve gerçekten meydana gelmiş olayların içinde bulunmuşlukları kaydedilmişti. Gelecek kuşakların öğrenmesi için bilgileri ve tecrübeleri belgeleyip kaydetmek insan doğasında vardır. Ama yukarıda da bahsettiğimiz gibi İslamik yazıtların -ki bunların kendileri Muhammed’in varlığı hakkında kanıt olarak öne sürülemez, zira bu dairesel mantığa düşer-dışında bu Muhammed denilen adamın en ufak bir bahsi geçmiyor.
Arap-Sasani paralarının üzerlerlerindeki yazılarda “Allah”ın bahsi geçmesi konusuna gelince de; zaten “Allah” isminin Al-İlah olan o zamanlarda bir bölge veya kabilenin şef Tanrısına verilen, “üstün tanrı” anlamına gelen bir ünvandan çalıntı olduğunu kanıtlamıştık. Ay Tanrısı Sin’e Eski Arabistan’ın pek çoğunda bu ünvan verilmiştir, ve Sin ve “Allah” arasında pek çok bağlantı kurulmuştur, ki bunun tek sebebi de İslam’ın bunu çalmış olmasıdır. Çalıntı sembolizm ve isimler çok daha derine gidiyor, ama buna gelecekte ayrı bir makaleyle değineceğiz.
Öte yandan sahip olduğumuz gerçek tarihsel belgeler tarihin İslami versiyonuyla zıtlaşır niteliktedir, ki bu da tekrar İslam’ın ve Muhammed’in yalan olduğunu kanıtlar.
Ufak bir örnek olarak Kur’an ve başka İslamik yazıtların öne sürdüğü tarihe göre İslam, Arabistan’ın çoğuna aynı anda yüzlerce insanın istekli din değiştirmesi sonucuyla barışçıl bir şekilde yayılmıştır. Ama tarihsel belgeler durumun hiç de böyle olmadığını gösteriyor ve “İslami fetihler” olarak bilinen zamanın İslam’ı yaymaya çalışanların o zamanlar Arap Yarımadasında ve daha da uzak Doğu’da -Hindistan gibi- yaşayan Pagan halklara karşı savaştıkları vahşi ve şiddetli bir savaş zamanı olduğu biliniyor. Pagan tapınaklar yıkıldı, Tanrıların ve Tanrılardan gelen bilgileri içeren binlerce kadim, kutsal yazıt yokedildi ve Pagan rahipler vahşice işkence ve katliama uğratıldı, şehirler yağmalandı ve yıkıldı ve İslam’ın yayılışı sonucunda onbinlerce insan hayatını kaybetti.
Keşfedilen başka pek çok eser İslam’ın tarih olarak öne sürdüğü şeylerle direkt olarak çelişmiş ve tamamen bambaşka bir hikayeyi gözler önüne sermiştir.
Bunu geçecek olursak İslam’ın yalanlarını Hristiyanlığa olan bağlantısıyla da ifşa etmek mümkündür. Hristiyanlığın yanlış olduğu günümüzde ona inanmak üzere indoktrine edilmemiş herkes tarafından biliniyor. Sahip olduğu her şey bariz bir şekilde Centil halkların köleleşmesi ve sonunda yokolması uğruna Antik Paganizmden çalıntı ve bozuntudur. Bu konuda kelimenin tam anlamıyla yığınla kanıt var, ve zamanı gelince buna da da değineceğiz. Ama o zamana kadar Acharya S. tarafından yazılan “The Christ Conspiracy, the Greatest Story Ever Sold” kitabını okurlarımıza tavsiye ederiz.
Düşman yalanlara dayalı üçlemesini (Musevilik, Hristiyanlık, İslam) yaratırken farketmeden hepsinde çok bariz bir hata bırakmıştır; o da bu üçünün reddedilemez ve telafi edilemez bir şekilde bağlantılı olmasıdır. Bu yüzden biri yıkıldığı zaman diğerlerinin de yıkılması gerekiyor, en azından büyük ölçüde.
Muhammed karakterinin Yahudi olan (burada Yahudilerin bu işlerle olan ayrılmaz bağını tekrar gözler önüne sermekte fayda var, zira Yahudiler tüm bu yalanların ve Centillerin köleleştirilmesinin arkasında olan kişilerdir. Ve Muhammed de her zaman bir Yahudi olarak tasvir edilmiştir, bir Arap veya genel olarak bir Centil olarak değil!) İbrahim’in oğlu İsmail’den geldiği iddia edilir. İbrahim (ingilizce “Abraham”)’in de kurmaca bir karakter olduğu ve Hindu Tanrısı Brahma’dan çalıntı olduğu da barizdir. Bu konuda da ileride bilgilendirmelerimiz olacak; ama şimdilik Abraham’ın Brahma’nın bir anagramı olduğunu bilmekle yetinebilirsiniz. Çalıntı ve bozuntu Yahudi tarihçesine göre İbrahim “çok sayıda oğlu” olmasıyla bilinirmiş. Bu Brahma’nın ve onun “çok sayıda şekli”nin apaçık bir çarpıtmasıdır. Ve bu bağlantı “İbrahim (Abraham) ve eşi Sarai/Sara”ya bakarsanız daha da bariz oluyor; zira bu da Brahma ve eşi Hindu Bilgi Tanrısı Saraswati’den çalıntıdır. Bir kez daha düşmanlarımız tarafından icat edilen her bir kurmaca karakter gibi İbrahim’in veya onun sözde oğlu İsmail’in var olduğuna dair herhangi bir fiziksel kanıt da yoktur. Bu kurmaca karakterlerin soyundan geldiği iddia edilen kişilerin de var olması mantıksız olurdu, o yüzden onlara da kurmaca demek oldukça mümkündür; hele de Muhammed gibi var olmadığına dair kanıtlar muazzam derecede güçlü bir karakter için.
Muhammed’i Yahudi karakterlerle bağdaştırmak Yahudilerin, kendilerinin Centil halklar üzerine “üstünlüğü”nü sağlamak ve korumak için insanların zihnine soktukları başka bir sübliminal mesajdır. Bu İslam icadı Muhammed’in varlığını ntek amac ve sebebidir. İslam yalanıyla kör olmuş Centil halkları köleletirmek ve onları Yahudi düşmanlarımız ve onların efendilerinin kontrolü altına sokmaktır. Olay ne yazık ki bu kadar basit.
Muhammed’in sözde aile üyelerinin pekçoğu da Antik Pagan Tanrılarının çalınmış ve bozulmuş hallerinden başka bir şey değildir. Bunun çok iyi bir örneği “Fatıma”dır. Sözde Muhammed’in kızı, ama aslında Inanna/Isis/El-Uzzâ’dan çalıntıdır. Fatıma’nın doğurgan, “kutsal” anne figürü ve İlahi Dişil olarak lanse edilmesi gerekiyordu. Ama İslam’da kadınlara ne kadar aşağılıkça davranıldığını düşünürsek “ilahi dişil” bir ideale saygı göstermek İslam’da düşünülemez bile. Yine de Fatıma’nın karakteri Arap Doğurganlık, annelik ve Venüs’ün (ve başka şeylerin) Tanrıçası El-Uzzâ’dan çalınmıştır. El-Uzzâ orijinal Arap İlahi Dişili ve kutsal annesidir. İslam bunu aldı ve iğrenç bir şekilde sözde İslami anne/kadın ve kadınların örnek alıp ona uygun yaşaması için rol modeli niteliğinde Fatıma karakterini yaratacak şekilde bozdu. Bu Hristiyanlıktaki sözde bakire orospu Meryem’in de aynı şekilde Inanna’dan çalıntı olmasıyla birebir aynıdır. Düşman programlarında bu çok bariz ve sık görülen bir temadır.
Bununla birlikte Muhammed ve ona eşlik eden diğer 4 aile üyesi Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin başka bir çalıntı ruhani benzetme olarak görülebilir. Beşin birlikteliği Ruhun Beş Elementinin bozulmuş, çarpıtılmış bir temsilidir. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin = Akaşa, Ateş, Su, Hava ve Toprak; yani var olan her şeyi oluşturan, evrenin temelindeki kuvvetler olan elementler. Bu beş karakter ayn ızamanda İslam’da da ana karakterler. Akaşa’nın Ateş ve Suya “hayat vermesi” ve bunların birleşiminden de Hava ve Su doğması İslam’da da bozulmuş ve sapkın bir şekilde vardır: Muhammed (Akaşa) Ali’ye katılan/onunla evlenen Fatıma’ya hayat vermiş (Ateş ve Su), ve bunların çocukları da Hasan ve Hüseyin-miş (Hava ve Toprak). Buradaki ruhani/simyasal bozulma çok bariz bir şekilde açıktır, tıpkı buradaki karakterlerin asla gerçek kişiler olmadıkları, çalıntı benzetmeler oldukları gibi.
Buna benzer pek çok örnek var. Mesela başka bir tanesi de “12 İmam”, ki bunlar da Zodyakın 12 takımyıldızından ve bunlara eşlik eden 12 Büyük Çağ’dan basbariz çalıntıdır.
Kur’an Muhammed ve kurmaca olduğu kanıtlanmış başka karakterler arasında çokça bağlantı kurar. Örneğin pekçok Antik Pagan Tanrısından, örneğin Mısır Tanrıları Set ve Horus’tan çalıntılarla yaratılmış Musa. Bu konuda daha fazla bilgi için http://exposingchristianity.com adresine başvurabilirsiniz. Bu sitedeki İngilizce makalelere de İslam’ın Kök Çakrasından girip Taç Çakrasından çıktıktan bir süre sonra el atacağız. O zamana kadar bilenler bilmeyenlere anlatsın. Muhammed aynı zamanda sıklıkla Hristiyanlığın “İsa”sıyla karşılaştırılıp aralarında bağlantı kurulur, ki İsa’nın da çalıntı ve kurmaca olduğu açıkça barizdir. Yine aynı şekilde az önce verdiğimiz siteye bakabilirsiniz. Kurmaca karakterlerle sürekli karşılaştırılıp aralarında derin bağlar kurulan bir karakterin de kurmaca olması son derece mantıklıdır.
Muhammed’in hayatında geçtiği söylenen olaylar simya ilminden çalınan, bozulan bilgilerden başka şeyler değildir. Aşağıda bu örneklerden sadece birkaçını sıralıyoruz (zira sadece burada sıralanamayacak kadar fazla örnek var):
- Kur’an Muhammed daha bebekken iki adamın ona görünüp göğsünü yardıklarını, kalbini alıp içinden “siyah bir kütle” çıkarıp attıklarını anlatır. Bu “siyah kütle” Felsefe Taşı’dır. Felsefe Taşı’nın sık sık siyah bir taş olduğu anlatılmıştır ve bu pek çok simya yazıtındaki “Siyah Taş”tır. “Siyah” bu Taş’ın dönüştürülüp Beyaz olmasından önceki evredeki “rengi”dir. Siyah Kök Çakra/kurşundur. Daha önce de söylendiği gibi Felsefe Taşı Kalp Çakrasında bulunur, bu yüzden bu taş “kalbinden söküldü”. İslam’ın Felsefe Taşı’nı (yani Gerçek Satanik Güç, Tanrısallık, vesaire) “söküp attığı” burada dikkat çekici. Bu güçlü bir sübliminal mesajdır.
- “Melek” (düşman düşünce formunun bir parçası) Cebrail Muhammed’in önünde belirip bir tepenin yanına vurur ve bu da oradan bir pınarın fışkırmasını sağlar. Bununla Muhammed’e abdest almayı ve namaz duruşlarını yani “kıyam, rüku, secde” pozisyonlarını ve bunlarla birlikte tekrar edilecek “kutsal isimleri” öğretir. Bu düpedüz Uzak Doğudaki Yoga ve Mantra pratiklerinden çalıntıdır! Yoga ve Meditasyon yapanlar bunu rahatlıkla göreceklerdir, zira belli pozisyonlarla tekrar edilen Mantralar/güç kelimeleri biyoelektriği muazzam derecede arttırmaya yarar. Ama İslam’da yükseltilen enerjiler ters çevirilir ve bu pozisyonları ve mantraları uygulayanlara değil, düşman düşünce formuna yönlendirilir. Ve aynı zamanda “tepeye vurup bir pınarın fışkırarak akmasını sağlama” da yine simyadan çalınıp bozulan bir şeydir. Çakralar sıklıkla çeşitli kadim yazılarda gerçek şekillerinden ötürü benzetme amacıyla tepeler veya dağlar şeklinde anlatılmıştır. Bu “pınar” ise Magnum Opus sırasında Çakralardan salınan ve “akan” simyasal “iksir”lere gönderme yapmaktadır.
- Muhammed Dolunay’ı iki yarıya bölme “mucizesi”ni gerçekleştirir, böylece Ay’ın her bir yarısının dağın bir tarafında parıldamasını sağlar. Burada da dağlar Çakraları ve Ay’ın ikiye yarılması da ruhun iki kutubunu temsil ediyor.
- “İsra ve Miraç”, gece yolculuğu ve Yedi Cennetin içinden geçerek yükselme. Bu olayın tamamı yine ruhsal simyadan, Kundalini Yılanının Yedi Çakranın içinden geçerek yükseltilmesinden bir çalıntı ve bozuntudur. “Miraç” kelimesi “merdiven” anlamına gelir, ki bu da Yılanın yükseldiği omuriliği simgeler. Kur’an Muhammed’in kanatlı bir atı (ki bu da Kadim, simyaya dayalı bir semboldür!) “Cennetin Dairelerine” (Çakralardan çalıntı) sürdüğünden bahseder. Her birinden geçerek sonunda Yedinci Cennetin içinden de geçer ve “Tanrı”ya ulaşır. Bu da bariz bir şekilde Kundalini’nin Yedinci (Taç) Çakraya yükselmesiyle edinilen “aydınlanma”dan çalıntıdır.
Daha önce de söylediğimiz gibi bunun daha pek çok örneği var. İslam’da ve Kur’an’da bulunan çalıntı ruhani ve simyasal bilgiler gerçekten dudak uçuklatıcı ve bir o kadar da aşikar.
Bu sadece Muhammed’in asla var olmadığını değil, aynı zamanda Kur’an’ın da yalan olduğunu kanıtlar niteliktedir. Sayfalarında bu karakterlerin ve olayların gerçek olduğunu yazar, ama kanıtlarıyla bariz ki gerçek olmak bi yana tüm bu karakterler ve olaylar düzmece ve çalıntıdır.
Hristiyanlık gibi İslam’ın da sahip olduğu her şey onlardan binlerce yıl daha eski Antik Pagan dinlerinden çalınmış ve bozulmuştur. Yani kısaca ve tekrar, Muhammed asla var olmadı!
Kaynaklar:
*Muhammed Asla Var Olmadı,Yüksek Rahibe Zildar Raasi (Yazının büyük çoğunluğu ona aittir, genel olarak tarafımızdan tercüme, uyarlama ve önbilgi eklenmiştir.)
*Muhammad Sven Kalisch, German Muslim states “likely muhammad never existed”
*MUHAMMAD: his life based on the earliest sources, Martin Lings (Abu Bakar Siraj al-Din), 2006
* Kur’an