Bu bir Spiritüel Satanizm Çeviri İçeriğidir. Asıl metin.
Baphomet isminin kökeni belli değildir. Bu isim öyle görünüyor ki, iki Yunanca sözcüğün, baphe ve metis’in birleşimi ve böylece “bilgi soğurumu” anlamına gelmekte. Başka yazarlar bunun “Mohamet” (Muhammed)’in bozulmuş bir şekli olduğunu iddia ediyor, ancak ilk tanımlama daha doğru gözükmektedir. Baphomet’in kökenleri “Mendes Keçisi”ne kadar dayanmaktadır. Baphomet ayrıca Aleister Crowley’nin takma adlarından da biriydi. Baphomet, ayrıca “Mendes Keçisi” ve “Kara Keçi” olarak da anılmıştır.
Keçi aynı zamanda bereket ile de alakalıdır ve simyasal Magnum Opus’ta kundalini enerjisinin yükselişini sembolize eder. Spiritüel simya, Antik Mısır’dan gelmekte olup insan ruhunun tanrılığa evrilmesidir. Bu, Yaratıcı Tanrımız Şeytan’ın işinin tamamlanmasıdır.
Baphomet hakkındaki en ünlü tarihi söylentiler Tapınak Şövalyeleri ile başladı. Tapınakçılar zamanındaki Baphomet, bir idol olarak değerlendirildi; insan kafatası, doldurulmuş insan kafası ya da kıvırcık saçlı ve metal veya tahtadan yapılmış bir kafayla, bazen de siyah kediyle betimlenildi. Bu idole, Tapınakçıların geç zamanlarında, bereket ve bolluğun kaynağı olarak tapıldığı söylenegelir. Tapınak Şövalyeleri aynı zamanda, Fransız Hugo de Payens tarafından kurulduğu 1118 yıllarından itibaren “İsa’nın fakir şövalyeleri” olarak da bilinmiştir.
Oluşum, “Süleyman Mabedi”ne MS 70 yılındaki yıkılışından önce gömülmüş olduğu düşünülen artifaktların kazılması amacıyla, zengin Avrupalı soylularca gönderilmiş dokuz ya da on bir kişiyle başladı. Tarikat; riyazet, bekaret, sefalet ve Katolik Kilisesi’ne adanmışlık yemini etmişti. Kişisel mal varlığına sahip olmaları yasaklıydı. Tarikat tarafınca toplanmış tüm zenginlikler, halka dağıtmak amacıylaydı. Tapınağın altına doğru kazı yapıldığında, şövalyeler altın ve antik eserler, ve bir sürü parşömen buldu.
Bu olaydan kısa bir süre sonra, görkemli katedraller ve diğer türlü yapılar bir anda Avrupa’da yükseldi. Çoğu Goetic/Gotik Demon, mimarideki ustalığı ile bilinir ve Avrupa’daki çoğu köprü ve yapının Şeytan ve Demonları tarafından inşa edildiğine dair anlatılar sunan efsaneler vardır.
Süleyman Mabedi’nin gerçek anlamı GÜNEŞ MABEDİDİR. “Sol” “Om” ve “On” sözcüklerinin hepsi de Güneş anlamındadır. “Sol,” Güneş için Latince bir sözcüktür ve İngilizce “soul” sözcüğüne yakındır [Türkçesiyle ruh]. “Om,” Hindular tarafından Ruhani Güneş’e atfedilmiş bir isim ve “On” da Mısırlılarca Güneş için kullanılmış bir sözcüktür. Süleyman Mabedi sembolizmi uydurma Nasıralı’da olduğu gibi [Nasıralı İsa’dan bahsedilmektedir] ve hemen hemen Yahudi/Hristiyan İncili’ndeki her şey gibi çalındı ve şu anda isminden bahsedilince akla gelen bir karakter için kullanıldı. Daha fazla bilgi için: https://satanslibrary.org/666BlackSun/Desecration.html
Tapınakçılar, günün sonunda Kutsal Toprakları korumak ve onu Haçlı Seferleri dönemlerinde Müslümanlardan uzak tutmakla görevlendirilmiş bir örgüttü. Örgüt, binlerce kişiye varana kadar büyüdü ve Avrupa boyunca gruplar hâlinde organize oldu, ancak Fransa ana kaleleri olarak kaldı.
Mühürleri bir ata binmiş iki kişinin resmini içerir, bu tasvir tarikatın ilk dönemlerinde her adama bir at almaya yetecek paraları olmadığından ötürüdür. Yolculukları ve Orta Doğu’da bulunan Kutsal Topraklardaki dönemleri boyunca, farklı farklı insanlarla karşılaştılar. Mendes Keçisi’ni, Müslümanların kayıtlarından ve onların Mendes Keçisi’nin de kökenlerinin bulunduğu Antik Mısır’a dair bilgilerinden öğrenmiş olmaları muhtemeldir.
Tapınakçılar hem sayı olarak hem de zenginlik olarak büyüdüler ve 14. yüzyılda pik yaptılar. Haçlı Seferlerinin bitişinin tarikat üzerinde bir etkisi olmamıştı. Bu fırsatı seyahat, ticarete atılım ve kredi verme şeklinde kullandılar. Barış dönemlerinde düşmanla birlikte oldukça kazançlı iş ilişkileri kurdular. Tarikat devasa zenginliği ve gücü ellerinde topladı. Sonundaysa yasaklı bilgiye sahip olduklarının farkına varan açgözlü Katolik Kilisesi ve tarikata karşı yüksek miktarlarda borcu olduğu söylenen Fransa Kralı IV. Philip’in kurbanı oldular.
*Araştırdığım kadarıyla, Tapınakçıların, Katolik Kilisesince uğradığı zulümün gerçek nedeni Kubbetüs Sahra’da bulunan Tapınağın altına yaptıkları kazıdan elde ettikleri okült güçtü. Bu güç, sahibi olana ve kullanmasını bilene vermesi gerektiği gibi onlara uçsuz bucaksız zenginlik getirdi.
IV. Philip, Papa V. Clement ile birlikte tarikatı yok etmek adına bir entrika düzenledi. 13 Ekim 1307’de IV. Philip, Büyük Üstat Jacques de Molay ve 140 şövalyeyi Paris Tapınağı’nda yakalattırdı. Fransa boyunca yayılmış diğerleri de aynı şekilde yakalandı.
Tapınakçılar topluca işkenceye tabi tutuldu. Katolik Kilisesi engizisyoncularıyla birlikte onları İblise tapınma, dine küfür, homoseksüellik ve putperestlikle suçladı. Buluşmaları gizlilik içindeydi ve tuhaf inisiyasyon ritüelleri yaptıklarıyla alakalı çılgınca söylentiler halkın şüphesini üzerlerine çekmişti. İşkence altında, tarikat üyeleri Nasıralı’yı terk ettiklerini; haça tükürdüklerini, çiğnediklerini ve işediklerini; Demonlarla cinsel ilişkiye girdiklerini, “cinsel sapkınlık”tan haz duyduklarını ve Baphomet’e taptıklarını itiraf ettiler. Çoğu tapınakçı kazığa bağlanıp yakıldı ve engizisyonca katledildi, en ünlüsü ise Büyük Üstat Jacques de Molay’ınkidir. Yedi yıl boyunca hapsedilip işkenceye uğradıktan sonra kazığa bağlanıp canlı canlı yakılmıştır.
Torino Kefeni, engizisyonculardan daha fazla işkence görebilmesi adına yumuşak tüyden yatağında dinlenen Jacques de Molay’ın kan ve vücut sıvılarındandır. Yakından incelendiğinde, sergilenmiş vücut pozisyonunun (aşağıda üst kısmı gösterilmiştir) Nasıralı’ya ait olmasının imkânı yoktur.
Ayrıca kefen birçok ayrı bilim insanı tarafından incelenmiş ve materyal ile bileşenler göz önüne alınarak eşyanın 12. yüzyıldan daha geriye dayanmadığı sonucuna varılmıştır. Katolik Kilisesi tükenmez yalanlarıyla bu gün bile insanları kandırmaya devam ediyor.
Ayrıca bu yazıya yeni bilgiler ışığında ekleme yapmak isterim, Hristiyanlık öyle gözüküyor ki engizisyon ile birlikte kendilerini gösterebildiler. İddia ettikleri gibi “iki bin yıl” kadar eski bir tarihe sahip olmaları oldukça uzak bir ihtimal. Tarih yalanlarla yazıldı ve yazılıyor, ve aynı zamanda yok ediliyor.
En bariz örneği şu an ve geçmişte Irak’ta olanlar. Bize tarih derslerinde öğretilen mutlak gerçek değil. Antik eserler ve mimari kendileri adına konuşuyorlar. Ek olarak, tarih savaşların kazananları tarafından yazıldı ve söylendi. Hatırlayın, her anlatının iki yüzü vardır. Bir tarafı genelde uygun görülmüş şekilde tek duyulandır.
“Turin Kefeni” yalanıyla birlikte (Nasıralı gerçekte yaşamamıştır ve bir çalışmanın simyasal konseptinden çalıntıdır. Sembolizmin kökenleri 18’den fazla Pagan Tanrısına dayanır, ağaçtan asılmış Odin ve Furka’ya gerilmiş Set, ve ölüp dirilmiş Osiris gibi örnekleri mevcuttur.) bir sürü PAGAN Tanrısı’nın Apollo Görsellerindeki gibi dış görünüşleri çalınmış ve Nasıralı için kullanılmıştır. Bu yapılan, Astaroth’un Easter’ı [Paskalya Bayramı] ve Yule gibi (orijinalinde Nasıralı ile alakasız olan) Pagan bayramlarının Hristiyanlaştırılmasından farksızdır.
Yıkılan ve üstüne Hristiyan kilisesi dikilen Pagan Tapınaklarına yaptıkları gibi hristiyan yobazları şimdi de Pagan geleneklerini atıyor ve yerine yalanları koyuyor.
Kazıkta öldürülmeden önce Molay, hem Papa’yı hem de Kralı lanetledi ve aynı yıl içinde öleceklerine dair öngörüde bulundu. (İkisi de o zaman aralığında öldü).
Baphomet asırlar içinde evrildi. Yaygın olarak bilinen Baphomet tasviri 19. yüzyıldan kalma Fransız majisyen Eliphas Levi’nin “Mendes’in Baphomet”i olarak adlandırdığı çizimidir. Levi, Tarottaki Şeytan kardını ve Mendes’te antik zamanlarda tapılan erkek keçiyi birleştirdi. Antik Mısırlı kadınların dinî doğurganlık ritüelleri sırasında erkek keçiyle ilişkiye girip girmediği belli değil, ancak Katolik Kilisesi bunu iddia etti ve bu, Şeytan’ın gelip cadılarıyla ilişkiye girdiği düşüncesinden daha muhtemel.
Levi Baphomet’i, Mısır Akhenaton’una oldukça yakın. Hermafrodit eril ve dişil (bedenin eril ve dişil hatlarınn ve yılanvari yüz hatlarının da kundalini yılanını sembolize ettiğini belirtmek gerekir) portreleme, ruhun eril ve dişil yönlerinin, ida ve pingalanın birleşimini ve tanrılığa ulaşmayı sembolize ediyor. “Tek tanrıcılık” ise başka bir alegori. “Tanrılar” çoğu antik yazıtta olduğu gibi ruhun çakraları için bir şifrelemedir, ve Magnum Opus sırasında tanrılığa ilerlerken bütün çakralar dönüşür ve altın renkte birleşir. Yoga, simyanın bir dalıdır ve “yoga”, “birlik” demektir. Bu ruhun birleşimidir.
Levi’nin meşhur Baphomet çizimindeki eril/dişil imajı hayatın doğasındaki düalistliği resmeder. Kadın göğüsleri ve erkeklik organı, bir kol erkeksi, diğeri kadınsı, bir kol yukarı bakıyor ve diğeri aşağıya, bu da Hermetik “As above, so below” [Türkçesiyle en yakın şekilde “yukarıda olan aşağıya yansır”] prensibini simgeliyor.
Tasvir yıllar boyu evrilmeye devam etti. Anton LaVey, Maurice Bessy’nin “Büyü ve Doğaüstü Şeylerin Resimlerle Tarihi” kitabında bir ilüstrasyon yakaladı. Bu, pentagrama keçi kafasının yerleştirildiği ve çifte çemberle çevrelendiği, İbrani alfabesiyle “Leviathan” yazılmış ilk yayınlanmış eserdi. “Samael” ve “Lilith” isimleri de ayrıca bu tasvire eklenmişti. “Cthulu” olarak da bilinen Leviathan, kundalini yılanı için bir isimdir.
Anton LaVey, Samael ve Lilith’i çıkardı, bu sembolün Şeytan’ın Kilisesi için iyi gideceğini düşündü ve 1967’de Kilise’nin logosu hâline getirdi. İbrani harfler ve çifte çember, Şeytan ve Demonlarına karşı yüksek oranda hakaret edici olduğu için, JoS Rahipleri bunlardan kurtuldu ve çivi yazısıyla okunduğunda “Şeytan” yazacak şekilde değiştirdiler.
Oğlak burcu, günlerin uzadığının ve kış güneşinin yeniden doğduğunun göstergesi olan keçi tarafından sembolize edilir. Keçi, Şeytan’ın kutsal hayvanlarından biridir. MÖ 5. yüzyılda, Herodotus, Nil deltasında bulunan Mendes halkının keçilere, özellikle erkek keçiye inanılmaz bir saygı gösterdiğini kayıtlara geçti. Yunanlar ve Romalılar içinse, keçi, erkek cinsel gücünü sembolize etti. Keçiler doğurgan ve şehvetli oluşuyla bilinirdi. Mendes Şehri, kültürel pikine Koç-Tanrısına tapıldığında ulaştı. Daha sonra Yunanlar bunu Pan ile özdeştirdi. Pan, satyr olarak bilinirdi [Burada parantez açmak gerekirse, satyr hem yarı insan yarı keçi, hem de şehvete düşkün erkek anlamına gelmektedir]. Satyr’in boynuzları, bacakları, toynakları ve sakalı keçiyle aynıydı. Pan’ın sembolü erkeklik organıydı ve sürünün doğurganlığı ile avın bereketi için invoke edilirdi. Sürüleri gözetti ve ormanların içinde dans etti, kendi icat ettiği pan kavalını çaldı. Satyrlerin şehvetli lideri olarak, Nymph’leri kovaladı.
Keçi (bazenleri koç da kullanıldı), doğurganlığın efendisiydi ve “Anep’in çiftleştiricisi ve Mendes caddesinin tohumlayıcısı” olarak adına, kadınların çocuklarla kutsandığı kutlamalar yapıldı. Ritüeller sırasında, kadınlar çıplak bir şekilde heykelin önünde dans ederlerdi. Dokuz Açı Tarikatı, Baphomet’e dair farklı bir iddia sunuyor. Bu iddiaya göre, 7,000 yıl önce Albion olarak bilinen bir medeniyetin “Baphomet” adında, adına çeşitli ritüeller düzenlenen bir Karanlık Tanrıçaları vardı.