Esenlikler sevgili okurlar. Çok uzun bir süredir yazı paylaşmadığımızı biliyoruz ve öncelikle bu durum için sizlerden özür diliyoruz. Halihazırda gelmiş olan yaz mevsimiyle birlikte sizi yer yer serinletecek, yer yer de bazı okuyucuları yakacak birkaç yazı dizisi planlıyoruz ve bunlardan birinin ilk yazısı bu.
Başlıktan da tahmin edebileceğiniz üzere bu başlıkta (insanlığa, doğaya, gerçek Tanrılara) düşman inançlardan biri olan İslam’ı inceleyeceğiz. Sürekli kendi dinimizi anlatmak olmaz; hele de bize o kadar pislik atan varken karşılığını eğitimli ve düzgün bir şekilde verip asıl pisliğin nerede olduğunu gerçeği arayacak kadar cesur herkese göstermek bizim görevimizdir. O halde başlıyoruz.
Eminiz ki yazının başlığı İslam’ı sorgulayacak zeka kapasitesini (IQ’su iki basamağın üstünde her birey gibi) ve iradeyi gösteren herkesin duymuş olduğu bir cümledir.
Veya “çarpılacağınız” söylenmiş olabilir. Olabilir, normal şeyler. Genellikle İslam gibi inançlardaki insanların sorgulama yetenekleri kademe kademe yokolduğu için sizin o çarpılma olgusuna inancınız olmadığını unutarak böyle yorumlar yapabiliyorlar. Bugün burada İslam’ın nasıl kanser bir ideoloji olduğuna, bizim her adımda ne kadar düşmanımız olduğuna değineceğiz. Zaten İslam hakkında çok yazımız olacağı için sunabileceğimiz sayısız argümanın hatrı sayılır bir kısmına başka yazılarda da değineceğiz.
İlk olarak İslam’ın hakettiği şeyin saygı değil hakaret, aşağılanma, küçümsenme ve en az kendi yaydığı kadar düşmanlık olduğundan bahsedelim. “İnanmıyorsan da saygı duy“cular İslam’ın “hoşgörü dini” (ki İslam din değildir) olduğundan bahsedip aynı nefeste İslam’ı eleştiren herkese çemkirmeyi bilenlere yenilmez bir argüman sunacağız:
Kur’an’ın kendisi. Evet, kendi inançlarının sözde kutsal kitabı. İslam’ın terörizm, pedofili, sapıklık, kalleşlik ve katliam tarikatı olduğundan istediğimiz kadar bahsedelim, İslamistler her zaman için akıl almaz zihin cimnastikleriyle mantıklı bir tartışmadan yağa batırılmış bir yılan kıvraklığıyla kaçmayı başaracaklardır. Herhalde bu özelliği Yahudi efendilerinden alıyorlar (zira İslam sadece Yahudilikten kötü bir fotokopidir). Ama ne olursa olsun Kur’an’ın tek kelimesini bile reddedemezler. Zira “imanın şartları”ndan biri de Kur’an’a “iman”dır. Bu yüzden kitapta yazan şeye yanlış demek imkansızdır. O yüzden size Allah dedikleri (ki asıl ismini bile bilmezler, Yahudilerin sözde “Tanrı”sı YHWH’dir. Buna dair yazımız da olacak.) kıymetsiz parazitin ne mal olduğunu sözde kendi gönderdiği cümle bütünleriyle göstereceğim. Hadi başlayalım.
“Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Tevbe 5)
“Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.” (Nisa 89)
“Allah’a ve Resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.” (Maide 33)
Gördüğünüz üzere Allah dedikleri pisliğin anladığı tek şey zorbalık, baskıcılık, katliam ve kendine itaat etmeyen herkesi öldürmektir. Sadece o değil, “yakalayıp hapsetmek” ve “her gözetleme yerine oturup gözetlemek” gibi psikolojik baskı yöntemlerinde de hiç fena değildir. Aynı zamanda Müslüman olmayanlar arasından Müslümanların dost edinmelerini yasaklar, yani elitist bir inançtır da (tabii ki Müslümanlara elit falan demiyorum; Reptilian kölesi Yahudilerin köleleridirler sadece. Yani dış kapının dış mandalı. Ayrımcı olmasından bahsediyorum.). Hiçbir şeyi yaratmamış, sadece ona tapınanların enerjisiyle varolabilen bir parazite göre oldukça “yaratıcı” işkence türleri de bulabilmiştir aynı zamanda. Örneğin el ve ayakların çaprazlama kesilmesi. Bir de bunların üzerine “Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edicidir” diyerek üstün mizah yeteneğini de gösteriyor Allah! Şüphesiz ki Allah çok komiktir ve mütevazıdır(!).
Yetmedi mi? Hala (gerçek Tanrılara ve insanlığa karşı) küfürde misiniz? Hadi devam edelim.
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa 144)
“Üstün durumda iken gevşeyip barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O amellerinizi asla eksiltmeyecektir.” (Muhammed 35)
“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafinı tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.”
(Maide 51)
Burada da İslam’ın ayrımcılığına, barış ihtimali varken bile savaşa yöneltmesine daha fazla delil görüyorsunuz. Ey okuyanlar, bunca delile rağmen hiç mi düşünmezsiniz?! Yetmedi mi? Hadi devam edelim.
“Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinda belli hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler.” (Bakara 228)
“Kadınlarınız sizin tarlanızdır. Nasıl isterseniz öyle varın.” (Bakara 223)
“Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” (Nisa 3)
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” (Nur 31)
“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah’ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” (Nisa 34)
Gördüğünüz üzere kadınlar İslam’da köle falan değildir. Tarladır. İstenildiği zaman “tohum ekilebilecek”, itiraz hakkı olmayan tarlalar. En ufak itaatsizliklerini bırakın, kocalarının itaatsizlik yapabileceklerinden endişe duymalarının bile azarlanmalarına, “yataklarında yalnız bırakılmalarına” ve dövülmelerine yeteceği tarlalar. Mal gibi, koleksiyon yapılıyormuşçasına ikişer, üçer, dörder tane edinilebilecek ve bu son derece normal karşılanan tarlalar. Bir de kalkıp kadınlarımız bunlara rağmen “gururla” Müslümanlar ya, gerçekten akıl almaz bir şey. Ey bunu okuyan tarlalar, gözünüzün önünde perde mi var da akletmezsiniz? Şüphesiz ki imanı bırakıp akletmeye başlamazsanız sizin için hem şimdi, hem de ölümden sonra büyük bir azap vardır! (zira YHWH insanların ruhuyla beslenen bir parazit. Buna da değineceğiz.) Geç olmadan zarardan dönün!
Bu verdiğimiz cümleciklerden de yola çıkarak aslında hiçbir Müslüman’ın sizi dostu olarak görmediğini, kadınsanız da insandan bile saymadığını söyleyebiliriz. Bazılarınızın “Aa, öyle deme ama. Benim Müslüman arkadaşım var, hiç de öyle bağnaz değil. Her gün oturup sohbet ediyoruz, hatta ben inancını önünde sorguluyorum bile. Hiç kötü davranmıyor. Hatta bunu yapan kişi olarak ben bir kadınım.” gibi cümleler sarfettiğini duyar gibiyim şu an. Bunun için cümle bütünü irdelemeye birazcık ara verip durumu açıklayayım.
İslam düz mantıktır. Ya inanıyorsun, ya inanmıyorsun. Ya Müslümansın, ya kafirsin ve öldürülmen gerekiyor. Ben söylemiyorum bunu, Kur’an söylüyor. Ve Kur’an’ın sözünü isterse dünyadaki bütün Müslümanlar otursun, tek bir harfini bile asla değiştiremez ve karşı çıkamaz. Yani bir Müslüman sizinle iyi geçiniyorsa Kur’an yüzünden değil, Kur’an’a rağmen’dir ve hem o, hem de siz bilin ki o kişi gerçek Müslüman değildir. Sonuçta imanın şartı da belli. Kur’an’ı harfiyen takip etmiyorsa kişi Müslüman olamaz. O sizin “inancını sorgulamanıza” karşın size tepki göstermeyen kişi Müslüman değildir. Eğer öyle olsa anında kafanızı uçurması, kadınsanız da köle yapması gerekir. “Üstün İslam ahlakı” budur.
Bazıları bu noktada “Ama Arapça dünyanın en üstün, en karmaşık, en çetrefilli dilidir, Araplar da bizim efendilerimiz zaten! Sen hadi Arap efendilerimize başkaldırmayı geçtin, onların dilini onlardan iyi mi bileceksin pis köle? Yapman gereken tek şey Yahudi Arap efendilerimize boyun eğip onlara tapınmaktır, bizim Türk olarak başka işlevimiz yok zaten!” diyecek kadar aklını, gururunu, ırksal kimliğini ve benliğini yitirmiş zavallı, aşağılık vatan ve ırk haini kişiler olabilir. Bu noktada ise bu kişilere çok basit bir karşılık öne sürüyorum, istediğiniz gibi kullanın:
Bre ahmak, hadi belli kısımlar tercüme sırasında bozulabilir diyelim de Arapça’da “öldürmek” anlamına gelen kelime “çiçek vermek” anlamına da mı geliyor? “Ellerini ve ayaklarını çaprazlama kesin” yerine “ellerini ve ayaklarını çaprazlama öpün” mü diyor sence? Atacaksanız da ufak atın.
Onu geçtim, her şeye kadir ve her şeyi bilen, imkansız zekada olduğunu iddia ettiğiniz Yahweh’in bir de kalkıp ortalama bir yabancı dil öğrencisinin bile yapmayacağı şekilde çeviride akıl almaz hatalara ve yorumlara yer bırakacak bir kitap “indirdiğini” mi iddia ediyorsunuz? Karar verin; Allah dediğiniz ahmak her şeyi biliyor mu, yoksa 5 yaşındaki bir çocuk zekasında mı?
Yani sadede geleceksek Türkiye’dekilerin çoğu gibi tatlı su Müslümanı diye bir şey yok. “Ilımlı İslam” diye bir şey yoktur. Efsanedir. Bu konuda bir İslam alimi de son noktayı koymuştur. İngilizcesi olan buyursun, izlesin. Gerçek Müslümanlar IŞİD’cilerldir, bunun tartışması bile olamaz. Bu yazıyı okuyan “ey iman edenler”. Kafa kesmiyorsanız, ayrımcılık yapmıyorsanız, kadını pislik yerine koymuyorsanız; kısacası insansanız tebrikler, bir Müslüman değilsiniz. Kur’an da böyle der, eminim vicdanı olanlar da zaten artık böyle hissediyordur. Zaten hiçbir zaman tam olarak takip etmediğiniz organize terörizmden çıkın da gerçek ilahlarımızı karşılayın. Merak etmeyin, onlar size çok iyi bakacak!
Yakında yeni yazılarımızla görüşmek üzere sevgili okuyucularımız, geri dönüşümüz muhteşem olacak.
Bonus: İslam köleliği de savunur, insan hayatına paha biçer ve öldürülen insanlara karşılık olarak daha fazla insan öldürülmesini emreder. Buyrun.
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürü(((lenin))) velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır. (Bakara 178)
“İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kadından, imanlı bir câriye kesinlikle daha iyidir. İman etmedikçe putperest erkekleri de (kızlarınızla) evlendirmeyin. Beğenseniz bile, putperest bir kişiden inanmış bir köle kesinlikle daha iyidir. Onlar (müşrikler) cehenneme çağırır. Allah ise, izni (ve yardımı) ile cennete ve mağfirete çağırır. Allah, düşünüp anlasınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.”(Bakara 221)
“Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazindan önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazindan sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler.” (Nur 58)
“Yanlışlıkla olması disinda bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlislikla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ö(((lenin))) ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğer ki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. (bu takdirde diyet vermez). Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafindan tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lazımdir. Allah her seyi bilendir, hikmet sahibidir.” (Nisa 92)
“Allah, kasıtsız olarak ağzınızdan çıkıveren yeminlerinizden dolayi sizi sorumlu tutmaz, fakat bilerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Bunun da kefâreti, ailenize yedirdiğiniz yemeğin orta hallisinden on fakire yedirmek, yahut onları giydirmek, yahut da bir köle azat etmektir. Bunlari bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin ettiğiniz takdirde yeminlerinizin kefâreti işte budur. Yeminlerinizi koruyun (onlara riayet edin). Allah size âyetlerini açikliyor; umulur ki şükredersiniz!” (Maide 89)
Özellikle bu ayetlere de “Kur’an zamanının şartları düşünülerek yazıldı, o yüzden öyle bakmamalısın!” diyenler çıkabilir. O zaman şunu soralım: Kur’an zaman, mekan tanımaz mı (Müslümanların her zaman çemkirdikleri gibi), yoksa Kur’an zamanın şartlarına göre mi değerlendirilmelidir? Eğer öyleyse günümüz geçerliliği nedir? Hatta günümüzü geçtim; en başındaki figürün 9 yaşındaki kızlara tecavüz eden bir it olduğunu düşünürsek o günkü geçerliliği bile nedir ki?!
Karar verin; çeviri hatası mı, mükemmel bir bilgelikle yazılmış ve hatasız metin mi? Zamanın şartları düşünülerek mi okunmalı, zaman-mekan tanımaz mı? 5 yaşındaki çocuk zekası mı (hatta fazla bile, zira o yaştaki çocuklar sorgulamayı bilir); yoksa bu kadar açık uç bırakmasına rağmen sonsuz bilgi ve zeka mı? Bu değneğin iki ucu da boklu sevgili Müslümanlar.
Hamle sırası sizde. Ne yapmanız gerekiyorsa yapın, zira biz kazandık. İslam için diyebiliyorsanız Satanizm için de diyeceğiz; “İnanmıyorsan da saygı duy!” 🙂
Hepiniz sağlıcakla kalın.