Kaynak, Joy of Satan forumlarında Yüksek Rahip Hooded Cobra’nın görüşleri ve Avustralya’da yaşayan Arcadia kardeşimizin Avustralya yangınları hakkındaki detaylı açıklamalarıdır. “Ben” dili kullanılan ifadeler alakalı taraflara aittir.
Avustralya yangınları konusunda zaten birçok kişi akıllıca yorumlarda bulundu, ben de biraz ekleme yapacağım.
Blitzkrieg kardeşimiz yazıyor:
Toprak onlar için hiç gerçek bir dert oldu mu ki? Onların her yere sızabileceklerini düşünüyordum, hem ellerinde hala Çin, İsrail ve tüm yahudilenmiş Avrupa ülkeleri de var.
Bence bu yangınların çoğu ya kasıtlı bir şekilde şiddetlendirildi, ya da direkt kasten çıkarıldı. Bu durumda, bu yangınlar düşman için hayvan kurbanı aracılığıyla enerji yükseltmenin bir yolu olabilir mi?
Fiziksel olarak, bu olayların arkasında çoğu zaman birçok sebep oluyor. Avustralya tuhaf bir genişleme planında olabilir, önümüzdeki 10 yıl veya daha uzun bir süre içinde kendini daha da fazla mülteci/yağmacı almaya hazırlıyor olabilir, ve birçok başka faktör olabilir.
Bu Avustralya yangınları kesinlikle bir kaza olamaz. Ve evet, Yahudilerin Avustralya’da, Yeni Zelanda’da ve Latin Amerika gibi birçok başka yerde mülkü var, 1980’lerde Küba’da olduğu gibi. Bu, işler onlar için sarpa sararsa kaçma planları olması içindir.
Hayvan kurbanı + İklimsel yok oluşu hızlandırma + ormanların tahrip edilmesi + aborjinlerin ve hayvan türlerinin yok edilmesi, bunların hepsi sadistçe ve hastaca, ve düşmanın bu pislikleri yapması için çok geçerli sebepler.
Düşman cidden kemiklerine kadar doğaya karşı nefretle dolu. Ormanlar ve doğa içgüdüleri uyandırır ve Centil ruhu için önemlidir, ve Paganizm bunlar üzerine kuruludur. Vahşi yaşam ve doğa, bizim için tapınak niteliğindedir.
Donasdogamatastos666 kardeşimiz yazıyor:
Hail!
Bu haberleri ve Yüksek Rahibe Maxine’in Merkür hareketleri hakkındaki yazdıklarını ve benzeri şeyleri okuduktan sonra, büyük bir felakete veya melun bir olaya yol açmak amacıyla hayvan ruhlarından enerji mi topladıklarını merak ettim açıkçası. Siz ne düşünüyorsunuz Yüksek Rahip? İnsan ve hayvan ruhlarından edindikleri gücü nötrleştiren kan kurbanlarının lanetini ters çevirmeye yönelik RTR’ı üst üste yapmayı düşünüyorum, bu iyi bir fikir mi? Umarım öyledir!
Şeref ve güç EBEDİYEN ŞEYTAN’a Atfolsun!
Ruhani açıdan, bence de bunları düşünen herkes haklı. Avustralya yangınları sonucunda ortaya çıkan tüm bu acı ve ölüm enerjileri, İran/ABD durumuna yönlendirilebilir. Bu şekilde yavaş yavaş bizi ölümcül ve yıkıcı bir savaşa doğru itebilirler. Avustralya yangınları aracılığıyla yükseltilen ölüm enerjileri, onlara bu açıdan yardımcı olabilir. Aynı zamanda, Amerika ile İran arasındaki bu atışmaların “rastlantı eseri” bu olaylarla aynı zamana denk gelmesi, ve bu yangınlardan acı çeken kişilerin hüzünü ve sefaleti de bu duruma kanalize edilebilir.
Yarın yokmuşçasına RTR’lara yüklenmemiz gerekiyor. [Dipnot: RTR programı değişmiyor, bu durumdan ötürü başka RTR’lara yüklenmiyoruz. Zaten genel olarak Nihai RTR, bütün bu bahsedilen durumları ve başka sorunları da çözme niteliğindedir.]
Yüksek Rahip Hooded Cobra bu konu hakkında şunları yazmıştı:
Yahudiler Amerika’dan kovulurlarsa diye, Avustralya’ya taşınıp mülk almak için kendilerine toprak hazırlıyor olabilirler mi? Sadece aklıma gelen düşüncelerden biri.
Bu olaylar cidden korkunç. Haberleri takip ediyorum.
Üstüne, forumlarda slyscorpion kardeşimiz şunları yazmıştı:
Bu Avustralya yangınları o kadar çılgınca ve gerçek ötesi ki, sanki şaka gibi geliyor. Ama ne yazık ki büyük ihtimalle yanılmıyorsunuz. RTR’lara devam etmemiz lazım. Çevremiz hakkında çok endişeliyim. Üstüne üstlük, yaşadığım yerin kışın soğuk olması gerekirken son birkaç yıldır normalden de daha sıcak oluyor ve bunu fark eden bir ben değilim. Bunu uydurduğumuzu düşünüyordum, ama sonra çocukluğumu düşündüm. Bu hava değişimi benim gibi bir insan için kötü değil ama çevre hakında çok endişeliyim, dünyanın neredeyse geri dönüşü olmayan noktaya geldiğini hissediyorum.
Yüksek Rahip Hooded Cobra da şöyle bir cevap verdi:
Ben de çok endişeliyim, ancak Tanrılar RTR’lara yüklenmemiz konusunda ısrar ediyorlar, sonuçta bu lanetli olayları başımıza yıkan kişi düşmandan başkası değil. Çevre sorunları, düşman bu dünyada bulunduğu sürece asla çözülmeyecek. Bir şeyi durdurursunuz, o arada onlar 10 sorun daha başlatmış olur.
Başka hiç kimse Amazon ormanlarını yakıp içindeki tüm türleri yok etmek, veya Avustralya’daki o zavallı hayvanları ve bütün bu çeşitliliği katletmek istemez.
Düşman Doğaya ve Doğallığa uzun bir zaman önce savaş ilan etti. Tanrılarımıza “Tarlaların Tanrıları”, “Doğal Tanrılar” ve başka isimler verilmiştir. Bir üyemizin paylaştığı, bir Yahudinin uzun hicivinde de görülebildiği gibi, Yahudiler Doğayı en büyük kötülük olarak görüyorlar, ve Centillere fayda sağlayıp Yahudileri iktidardan mahrum bıraktığını söylüyorlar. Yahudi, uzaylı ve rezil bir ırktır, ve gezegenimiz onlar için hiçbir şey ifade etmiyor. Yahudiler, yaşayacak o kadar yer arasından “İsrail” deyip kurak bir çölü seçtiler.
Aynı zamanda herkesin bilmesi gereken şey, Yahudilerin Paganizm’i öldürüp yok etmenin sembolü olarak doğayı sembolik olarak yakmayı sevdikleridir. Onlar için doğal kaynakları ve doğal ormanları tahrip etmek, bir nevi Tanrıların Dünya’daki tapınaklarını yıkıp yok etmek gibi bir şeydir. Paganizm her zaman için kırsal “tapınma” ve doğa ile ilişkilendirilmiştir, ve bu duygular ormanlarda güçlüdür.
İncil’de Astarte’nin sembolleri odundandır, geçmişteki birçok heykel gibi. Biz Pagan’lar, Tanrılarımızı temsil ettiğinden ötürü Doğaya çok meraklı ve düşkünüzdür, ve Tanrılarımız da doğaya ve çevreye saygıyı temsil eder, ve biz de doğal olarak bu gezegende yaşaması gereken bir türüz. Kişinin yaşama ortamına ve doğaya saygı duyması çok önemlidir, ve bu bilincin yüksekliğini ve yüceliğini gösterir.
Griler, Reptilian’lar ve tüm bu çöp niteliğindeki ırklar hep yapay, gri bir dumanlı sis içinde, kirletilmiş ve tiksinç yerlerde yaşarlar, bu yerler bizim için yaşanmaz ve hatta hayal etmesi bile ölümcül yerlerdir. Destekledikleri ve insanlığı yönlendirdikleri gelecek de duygusal bir ölümün geleceğidir; bizim tüm insani taraflarımız, “doğallığımız”, onların nefret ettiği ve düşman olarak gördüğü şeylerdir.
Bir ormanda ve vahşi yaşam içinde bulunmak yücelik, saygı ve ruhaniyet hisleri uyandırır. Aynı şey dağlar için de geçerlidir. Ormanlar aynı zamanda yaşam enerjisine de sahiptir, zaten bu yüzden o “canlandırıcı” yürüyüşler büyük, çirkin, smog dolu gri bir şehirde değil, vahşi doğa içinde olur.
Üstüne üstlük, bu yerler doğanın kuvvetli güçlerini kanalize etmek, başka yaşayan türlerle temasa geçmek ve gezegenimizdeki yaşamın çeşitliliğini anlayıp saygı duymak için harika yerlerdir. Tüm masallarımız ve hikayelerimiz doğa tabanlıdır, çünkü doğa bizim için kutsal ve uludur. Tapınaklarımızın yarısı mermer veya kayalarla inşa ettiğimiz tapınaklar değil; ormanlarımız, dağlarımız ve hemen ayaklarımızın altındaki topraktır.
Son olarak, konu hakkında bir SS Kardeşimizin verdiği çok önemli bir bilgilendirme.
Arcadia kardeşimizin bilgilendirmesi:
Öncelikle, Avustralya’nın dışındaki ülkelerde bulunan bazı seyirciler, bütün bu olayları “Ee, Avustralya’da her yıl anız yangınları oluyor, kimin umurunda?” diye geçiştirmeye çalıştı. Elbette, her yıl mevsimsel olarak anız yangınlarımız var. Ancak kesin bir şekilde söyleyebilirim ki, daha önce hiç böylesi görülmedi.Hatta birkaç Aborjin büyüklerine şu anki kır yangını krizi hakkındaki fikirleri soruldu, ve hepsi aynı şeyi söyledi. Binlerce yıldır nesilden nesile aktarılan sözlü tarihleri boyunca asla böyle bir yangın felaketinden bahsedilmemiş. Kişisel olarak, çektiğimiz kuraklığın ne kadar şiddetli olduğunu gördükten sonra, neredeyse Kaliforniya’daki orman yangınları sırasında başka vaazlarda bahsedilen atmosfer silahlarının varlığını düşünmeye bile başladım.
Bununla beraber, bu Avustralya yangınları neden çıktı diye sorulduğunda görülebilecek birçok sebep var, ve bu ulusun bir vatandaşı olarak bunları size, başka yerlerde göreceğiniz gibi shill‘lık yapmadan açıklayacağım. Avustralya’nın iç işleyişleri dışarıdaki insanlar tarafından çok iyi bilinmiyor, o yüzden biraz da geçmişten bilgiler vererek bu yangınların nasıl en nihayetinde yine düşmanın işi olduğu konusunda insanları bilgilendirmenin önemli olacağını düşündüm.
Öncelikle, Avustralya’nın şu anki iktidar partisi, Liberal Parti’dir. Amerika’lıların isimden ötürü kafası karışmasın. Avustralya Liberal Partisi, aslında bizim sağ partimizdir, çünkü Avustralya Ulusal Partisiyle politik koalisyon içindeler; bu parti de sözüm ona daha da sağcı bir parti. Ana akım solcu partimiz Avustralya İşçi Partisidir, bunların da çevre takıntılı ağır solcu Yeşiller Partisi ile koalisyonları vardır.
Bunların hepsini bilmek önemlidir, zira bu bilgiler Avustralya’da son birkaç yıldır neler olup bittiğini anlamak için bağlamı sağlıyor. Solun veya İşçi Partisinin hayranı olmadığım bilinsin. Büyük resme bakıldığında, oy verilmeye değen bir tek bağımsız partiler var, ve İngiliz Milletler Topluluğu hükümet sisteminde, bu partiler asla gerçekten anlamlı bir güce sahip olmayacak. Avustralya’dan olmayanlara bu anız yangınları hakkındaki her şeyi tamamen açıklayabilmek amacıyla, önce yakın tarihimizi açıklayacağım. İlk başta konu dışı gibi görünebilir, ama hızlıca anlamaya başlayacaksınız. Uyarayım, bu uzun bir metin olacak, benim de derleyip yazmam iki saat sürdü.
İlk başta, Avustralya 2008 itibariyle Norveç dışında dünyadaki en yaşanabilir ülke olarak görülüyordu. Güvenle söyleyebilirim ki, birçok açıdan dünyadaki en şanslı ülkelerden biriydik. Eğitim standartlarımız iyiydi, sosyal programlar ve bunları işlevsel kılan nispeten düşük bir nüfustan da ötürü yaşam standartlarımız da yüksekti. Ancak bu uzun sürmeyecekti. O zamanlara kıyasla ülkemiz her açıdan düzinelerce açıdan battı. İnternet bağlantısı, sosyal hizmetler, eğitim, yaşam standartları ve başka her tür endeks yere çakıldı, hem de ağır bir şekilde. Dijital alakadarlığımız, internet standartlarımız ve teknolojik ilerlememiz şu an, kelimenin tam anlamıyla üçüncü dünya ülkesi standartları altında.
Bu nasıl mı oldu? Liberal Parti’nin en son iktidarda olduğu zaman, yani 2004’te, o zamanki Başbakan, John Howard’dı. Yabancılar bu adamı 11 Eylül sonrası George Bush’un yalakası olarak hatırlayabilir. Bu Başbakan, “ülkemizi zengin yapan” tutucu, para kazandırıcı bir devlet adamı olduğu için eski nesiller tarafından sevilen birisi. Ancak hiç kimse bunun nasıl olduğunu, paranın nereden geldiğini sormadı. Cevap aslında basit. O zamanlarda Çin genişlemedeydi, ve John Howard kamu hizmetlerimizin, gazımızın, petrolümüzün ve mineral rezervlerimizin birçoğunu onlara satıp, uzun vade için bize çok az şey bırakmıştı. Tabii “zengin bir ülke” o zamanlar çok iyi görünüyordu, ama kimse bunun gelecekteki hiçbir sonucundan bahsetmiyordu.
Her halükarda, yıllar geçti ve Avustralyalılar, dünyanın birçoğunun kıskandığı, itibarlı bir yaşam kalitesinin tadını çıkardı. Ancak 2008’de, bir medya sirki patlak verdi. Ve bu sonun başlangıcıydı. Elbette solcu olduklarından bunu duymak sizi hiç şaşırtmayacak ama İşçi Partisi, o zamanlar meydana gelen bir mülteci krizini kötü yönetti. Güneydoğu Asya’dan botlar dolusu göçmenler geliyordu, ve Liberal Parti ulusu kendilerine oy verme yönünde korkutmaya yönelik inanılmaz başarılı bir seçim kampanyası yürüttü. Tony Abbott’ın “Botları Durdurun” (“Stop the Boats“) kampanyasından bahsediyoruz. Elbette botlar durdu, her Avustralyalının memnun olması gereken bir şey bu. Ama bu doğru olsa da, işler o kadar basit değildi. Liberal Parti’nin ne kadar Yahudi yönetiminde olduğunu düşünürsek, kişi kolaylıkla tüm göçmen sorununun tam da bu sebeple, kendi kosher partilerini iktidara getirmek amacıyla planlayıp yürüttüğü sonucuna ulaşabilir.
Liberal Parti esasında iki cepheden destek alıyordu. Yahudi şirketlerinin çıkarları, özellikle de madencilik grupları; ve Rupert Murdoch. Bunu okuyan herkese, özellikle de bunlardan nerede bahsettiğimi düşünürsek Rupert Murdoch’ı çok açıklamama gerek yok. Batılı, İngilizce konuşan uluslardaki bilgi akışının hatrı sayılır bir kısmını yöneten, küresel bir medya patronu. Aynı zamanda da sıkı bir Siyonist, ve Bilderberg grubunun bir üyesi. Günümüz Liberal Partisinin seçilmesine yol açan korku kampanyası, tamamıyla o ve onun medya imparatorluğu tarafından tasarlandı. Az sonra gelecek şeyler için bilinmesi inanılmaz derecede önemli bir nokta.
Tony Abbott bizim ilk Liberal Parti Başbakanımızdı. Aynı zamanda sıkı bir Katolik, Rupert Murdoch’un arkadaşı ve Avustralyalı Katolik Kardinal George Pell’in de ömürlük, sadık bir dostuydu. Birçoğunuz George Pell ismini tanırsınız, geçen yıl itibariyle pedofiliyle alakalı suçlamalardan hakkında alenen soruşturma açılan en güçlü Katolik Rahip oldu. Bağlantıların ne kadar derine gittğini göstermek adına ekleyeyim, Liberal Parti ve Rupert Murdoch’un ana propaganda araçlarından birisi Alan Jones isimli zengin, güçlü bir AM radyo programcısıydı. Pell’in ve Abbott’un da yakın bir dostuydu. Alan Jones’un oğlancı sübyancılığı da herkesçe bilinen bir sır, ama suçlarına yönelik gerçek kanıtlar mevcut olmasına karşın şu ana kadar asla bundan hüküm giyip suçlanmadı. Bütün bu pedofiliyi düşününce, büyük ihtimalle bu üç zavallı pislik Epstein’la da o ya da bu şekilde bağlantılıydı. Daha da önemlisi, Liberal Parti adına yapılmış son zamanlardaki bir seçim kampyanyası da, Avustralyalı Yahudilere yaranmak adına Amerikan Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması konusunda sesli bir şekilde destek vermekti.
En sonunda artık Avustralya yangınları hakkında konuşabiliriz. Birkaç yıl önce, Liberal Parti’nin Abbott’ın yönetimi altında çevrenin çok haşin bir şekilde yanlış yönetilmesinden ötürü kaçınılmaz bir kır yangını faciası çıkacağına yönelik çokça paranoya vardı. Liberal Parti için çevre, sömürülebilir bir kaynaktan başka hiçbir şey değildi. Hatta Tony Abbott’a tüm bu kirliliğin ve toprağa tecavüz etmenin muhtemel sonuçları sorulduğunda, sadece “Tanrı her şeyi düzeltir.” dedi. Bu, sonun başlangıcı oldu.
Tecrübe etmekte olduğumuz bu olayların, yıllardır habercilerini görüyoruz. Çok bilinen bir işaret Büyük Set Resifinin ölümü oldu. Yıllardır, Liberal Parti bu ünlü tarihi mirasın ölümünü reddedip her şey yolundaymış gibi yaptı, ama bariz bir şekilde her şey yolunda değildi.
Şimdi, bunu aradan çıkardığımıza göre, daha geçen yıl olmuş bir olaya ileri sardırma yapalım. Murray Darling Havzasının ölümü. Bilmeyenler için söyleyeyim, Murray Darling; kırsal bölgede bulunan, bölgesel çevrenin varlığı ve iyiliği, ve bunun uzantısı olarak da tüm devletin sağlığı için gerekli olan bir su kaynağıdır. O yüzden bu kurumaya başladığında ve balıklar arasında milyonlarca balığın ölmesiyle sonuçlanan hastalıkların hızla yayılmasıyla, insanlar neden diye soruyor. Ve böylece hükümetin gerçekleri örtme çalışmaları başlıyor. On yıl önce John Howard’ın kamu hizmetlerimizi satması gibi, Avustralya kaynaklarının yığınla satıp bitirme çalışmaları da yine tıpatıp aynı partinin yönetiminde oldu.
Basitçe, insanlar sözde Avustralya Ulusal Partisine, ve buna bağlı olarak da Liberal Partiye oy veriyorlar, çünkü sağcılar ve dolayısıyla “önce Avustralya’yı düşünürler”. Ama görünen o ki bu tamamen yalan. Zira Komünist Çin Hükümetine herkesin arkasından satış organize eden de bir Ulusal Parti lideri olan Barnaby Joyce’du. Toprağın ve suyun çoğunluğu, doğrudan Çinli pamuk çiftçiliği holdinglerine satıldı, onlar da Çinli kömüristlerin her zaman yaptığı şeyi yapıp toprağı istismar ettiler.
Yeni Güney Galler’de şimdiden, birçok su kaynağımız (((bilinmeyen kişiler))) tarafından kurutuluyor; öyle ki, hesabı verilmemiş, ne olduğu bilinmeyen milyonlarca galon su var. Bunun doğal olarak yerel ormanlar ve kırlar üzerinde etkisi oluyor, topraklar gittikçe daha kuruyor. Yerel halk arasında, Avustralya’nın hatrı sayılır bir kısmının alenen ve doğrudan Çinlilerin elinde olduğu sır değil. Sağcı parti mi? Gördük sağcıyı. Sözde “sağcı” hükümetin altında göçmenler iki, hatta belki üç katına çıktı. Özellikle de; ve evet, doğru tahmin ettiniz; Çin’den. Bugünlerde kendimize bile zar zor yetecek suyumuz varken bir de üstüne ülkeye milyonlarca Çinliyi eklemenin pek de akıllıca bir fikir olduğunu söylemeye bile gerek yok. Kendi adıma konuşacak olursam, alışverişe nerede gittiğime bağlı olarak, mekandaki bir avuç beyazdan biri oluyorum. Aborjinlerin bugünlerde neler düşündüğünü hayal edemiyorum.
Her halükarda, Liberal Parti’nin para kazanmak için kurduğu entrikalar ve sahiplerinin Çinliler olduğu, hükümet bütün şubelerin maliyetini düşürmeye başladığı zaman bariz hale geldi. 2019’un başlarında, itfaiye örgütü Liberal Parti Başbakanı Scott Morrison ile iletişime geçip, o yılki yangın sezonunun kayıtlı en kötüsü olacağının haberini verdi. İtfaiyenin kendisiyle organize etmeye çalıştığı her görüşmeyi reddetti.
Dahası, ülke çapındaki korucuların, parkların ve vahşi hayvan örgütlerinin personeli ve bütçeleri yarı yarıya veya daha fazla kesintiye uğradı. 60 küsür yaşındaki tek bir adam, Yeni Güney Galler’de yalnız başına Tazmanya boyutundaki bir bölgeyi idare etmeye çalışıyordu. Daha dahası, itfaiye örgütünün kendisinin bütçesi ve personeli de yarıya indirildi. Liberal Parti birkaç medya kampanyası yürütüp Avustralya yangınları ile ilgili tüm suçu alakasız Yeşiller Partisine atmaya çalıştı, ancak kimse yutmadı.
Bu kusursuz bir fırtınanın zeminini hazırladı. Her yıl Avustralya’da anız yangınlarıyla başa çıkma yollarımızdan biri de “tersten yakma” (“backburning”; bu kontrollü yangın rüzgara karşı çıkartıldığı için daha yavaş yayılıyor ve kontrolü daha kolay oluyor). Bundan kastımız kontrolsüz çıkan yangınları önlemek için belirli ölü veya ölmekte olan çalı bölgelerinin kontrollü şekilde yakılmasından bahsediyoruz. Bu iş aşağı yukarı böyle yapılıyor. Ama ne itfaiye hizmeti, ne park hizmetleri görevlerini yapabilecek personele veya bütçeye sahip değildi. Görünüşe göre hükümet bütün bunların geldiğini biliyordu. Gözün görebildiği kadar uçsuz bucaksız ölü, kurumuş çalılar. Bir de üzerine sorumsuz şirketler tarafından daha da kötüleşip, bir de bu konuda hiçbir şey yapamayacak kadar yahudilenmiş bir hükümet tarafından çürümeye bırakılmış.
Biliyorlardı. Biliyorlardı ve hiçbir şey yapmadılar.
Hatta hiçbir şeyden daha kötüsünü yaptılar. Başbakan Scott Morrison, yangınların ortasında, Hawaii tatiline çıktı. Avustralya yangınları o kadar az umurundaydı. Unutmayın, bu noktada gönüllü itfaiyeciler ölmüştü. Binlerce ev yok olmuştu. Ama yine de, “liderimize” göre zaman tropik bir tatilin zamanıydı.
Kendisi yalnız da değildi. Yeni Güney Galler Acil Durum Hizmetleri Bakanı da, sadece birkaç gün önce tatilinden dönmüştü. Evet, tüm felaketi Fransa’da şarap yudumlayarak geçirdi.
Elbette yangınlar, kimsenin hayal edebileceğinden çok daha kötüydü.
Gökyüzü günün ortasında kan kırmızısı ve siyah renklerine döndü. Tüm nüfusu boşaltılıp kumsallara yönlendirilen kasabalar oldu, ve bu insanlara yangın oraya kadar gelirse suya doğru kaçmaları gerektiği söylendi. Binlerce insan evinden oldu, ve bir milyara yakın hayvan öldü, hesap edilemeyecek milyonlarca hektarlık habitat. Sadece koala nüfusumuz büyük ihtimalle yarı yarıya düşecek, ki zaten sayıları azalıyordu. Bir ulusun ikonunun yakında muhtemelen vahşi doğada soyunun tükenecek olması çok üzücü. Başka türler de inanılmaz derecede acı çekti, ve bu olaylardan sonra hakikaten birçoğu artık yok olacak. Eh, duruma uyuyor, sonuçta İncil’de sık sık kendisine “holocaust/yanmış kurbanlar” verildiğinde YHWH’in zevkten nasıl dört köşe olduğu yazar.
Buna bağlı olarak, Scott Morrison’ın bu felaket boyunca yaptığı şey koca bir hiçtir. Tıpkı kendinden önce gelen Abbott gibi, kendisi de sadece Hristiyan bir deli. Bu sığır da Hillsong Pentikostal tarikatının bir üyesi. Bu felaketin süresi boyunca, insanlara “iyi dilek ve dualar” ve birkaç tokalaşma dışında hiçbir şey sunmadı. Hatta ülkemizi savunmak için hayatlarını riske atan gönüllü itfaiye işçilerinin, işlerini haftalardır kaçırmalarına rağmen emekleri için para hak etmediklerini söyledi. Elbette bütçe kesintileri ve her şeyin “liderimiz”in ne kadar az umurunda olduğunu düşünürsek, kimsenin kaybettiği hiçbir şey için anlamlı bir yardım almayacağını görüyoruz.
Şahsen ben güvende olacağım. Yangınların yarım saat uzakta olabilir, ancak benim yaşadığım banliyö, yangının cidden yayılma riski olmayan bir yer. Ancak üzücü gerçek şu ki, hayatım boyunca ziyaret ettiğim yerlerin neredeyse hiçbiri artık yok. Bildiğim hiçbir yerin aynı görünmeyeceği ve olmayacağını henüz sindiremedim. Şu ana kadar benim için tek tehlike, yaşadığım yerde ben dahil herkesin her gün bir paket sigaraya eşdeğer miktarda toksik duman soluyor olması. Tabii harika değil, ama en azından halâ hayattayım.
Avustralya yangınları hakkındaki bu infografik bir haftadan uzun süre önce yapıldı [kardeşimizin bu yazıyı yayınlamasının üzerinden geçen zamanı düşünürsek, aslında aşağı yukarı bir ay]; o yüzden işin gerçekleri bundan daha da kötü, ama bu görsel de size bu felaketin boyutu hakkında en azından bir bilgi verecektir.
Hayatımda gördüğüm en yüksek sıcaklığı [yazıyı paylaşmasından] daha iki gün önce hissettik. 49 derece. İnanın bana berbat bir durum, özellikle de ülkedeki elektrik fiyatlarının, yine Liberal Partinin gazımızı ve kömürümüzü Çinlilere satmasından ötürü fırladığı ve çoğu kimsenin klima çalıştırmaya gücünün yetmediği bugünlerde. Belirtmem lazım ki, direkt yangınların kendisinden güvende olduğum için şükrediyorum. Tanrıların JoS’e söyledikleri doğru. Düşmanın bu dünyadaki amaçlarının son günlerinin habercisi, daha önce görülmemiş doğal afetler olacak; ki bu şimdiden burada bir gerçeklik.
Bundan çıkarılacak derse gelince; Avustralya yangınları birçok yabancının bildiğinden çok daha kötü, ve bu yangınların Yahudiler tarafından yönetilen, Komünizme bir kala hükümetimiz tarafından çıkarıldığı gerçekliği, kendi ülkemin yurttaşlarının birçoğu tarafından bile bilinmiyor. Ne yazık ki, bizim ülkemizde de sahte bir Yahudilenmiş bir sağ vs. sol ikilemi hakim, ama halkın yavaş yavaş her iki tarafın da Kosher’leştirildiği gerçeğine uyanmasıyla bu ilüzyon da hızlı bir şekilde yıkılıyor. İnanın bana, anti-semitizm Avustralya’da yükseliyor, ve insanlar küçük, bağımsız partilerin iyi taraflarının farkına varmaya başlıyor. Biz Avustralyalılar rahat, geniş bir halkız. Ama en nihayetinde, bizim bile sabrımız taşacaktır.
https://www.reddit.com/r/australia/comments/eiwd3y/welcome_to_the_real_world_scomo/
Son söz olarak, bunların hiçbirisi Avustralya için iyi görünmüyor. Uzun vadeye yönelik bir tahminde bulunup, bu ulusun ekosisteminin sadece Tanrıların kendileri tarafından kurtarılabileceğini söyleyeceğim. Hükümetin kasıtlı ihmalinden önce, Avustralyanın zaten kuraklaştığı ve merkezi çölünün büyüdüğü söyleniyordu. Sıcaklık, şu ana kadar arttığı gibi artmaya devam ederse, Çinli Komünistler tarafından Yahudilenmemizle ve şiddetli bir şekilde yükselen nüfusumuzla birlikte, kısa vadede bizim için artık çok geç olabilir. Bu ülkenin %90’ı veya daha fazlası şimdiden yaşanmaz bir halde. Belki de geri kalanının da aynı duruma düşmesi çok uzun sürmeyecek. Belki de Yahudi sürüngenler yeni iklimden hoşlanırlar.
Aşağıya birkaç kaynak koyacağım. Her zamanki gibi shill‘lanmamaya dikkat edin, ama yine de bu bahsettiğim şeylerle ilgili kaba bir fikir edinmenize yarayabilirler.
https://www.abc.net.au/news/2019-03-06/billions-of-litres-of-water-missing-from-murray-darling-basin/10873782
http://www.pennysharpe.com/cuts_to_national_parks_raising_bushfire_risk
https://independentaustralia.net/article-display/gladys-berejiklian-slashes-fire-service-budgets-while-nsw-burns,13307
https://www.abc.net.au/news/2019-07-06/national-parks-underfunded-former-ranger-warns/11282562
https://www.thebigsmoke.com.au/2019/11/11/morrison-cut-funding-and-ignored-fire-chiefs-before-nsw-blaze/